Yazar: Roda Yaşar
Dünya genelindeki hızlı değişimlere paralel olarak, turizm tüketim kalıpları da evrim geçirmektedir (Bakırcı, 2002). Özellikle gelişmiş toplumlarda, "3 S" (deniz, ing: sea; kum, ing: sand; güneş, ing: sun.)faktöründen uzaklaşarak, "3 E" (eğitim, ing: education; eğlence, ing: entertainment; çevre, ing: environment.) duyarlı, sürdürülebilir turizme olan ilgi artmaktadır (Aslantaş, 2002). Bu yeni turizm anlayışı, kitle turizmi yerine bireysel veya küçük grupları çekmeyi, turizmi çeşitlendirmeyi ve farklı mekanlara uygulamayı hedefler (Bakırcı, 2002).
Günümüz turistleri, tatillerini kişisel hobilerini geliştirebilecekleri ve çevreye saygılı bir ortamda geçirebilecekleri yerlere yönlendirmektedir (Aslantaş, 2002). Bu yeni eğilimlere sahip turistler, doğa ile iç içe olan, çevreye saygılı tesislerde tatil geçirmeyi tercih etmektedir. Sanayi ve kentleşmenin artmasıyla birlikte, doğal ve kültürel kaynakların korunması amacıyla sürdürülebilir turizm, ekoturizm gibi alternatif turizm modelleri öne çıkmıştır (Erdoğan, 2003).
Ekoturizm Kavramı
Turizm terimi, ilk defa 1811'de Oxford İngilizce Sözlüğü'nde görünmesine rağmen, "ekoturizm" kavramı 1983'te Ceballos-Lascurain tarafından kullanılmasıyla yazılı metinlere geçti (Ozaner, 2002). Ekoturizm, turizm-çevre ilişkilerinin önem kazanması ve sürdürülebilirlik tartışmaları ile popülerlik kazandı (Yürik, 2003).
"Sürdürülebilir turizm gelişimi" kavramı, Gündem 21'in turizm sektörüne uyarlanması sonucunda ortaya çıktı ve Altıparmak (2002) tarafından şu şekilde açıklandı: "Sürdürülebilir turizm ürünleri, yerel çevre, toplum ve kültürleri bozan değil, turizm etkinliklerinden yararlanan ürünlerdir."
Ekoturizm süreci boyunca farklı tanımlamalar yapıldı. Uluslararası Ekoturizm Topluluğu (TIES), ekoturizmi "çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını artıran, doğal alanlara duyarlı seyahat" olarak tanımlarken; Uluslararası Doğa Koruma Birliği, ekoturizmi "doğal alanlara çevresel açıdan sorumlu seyahat ve ziyaret" olarak açıkladı (Kurdoğlu, 2001). Dünya Ekoturizm Zirvesi'nde, tüm ülkelerin benimsediği ortak bir tanım belirlendi ve ekoturizm; "yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, yerel halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyan bir yaklaşım" olarak kabul edildi.
EkoTurizm ile Sürdürülebilir Gelecek
Tüm bu tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi ekoturizm, doğada yapılan bir etkinliktir. Ancak doğada yapılan her etkinlik ekoturizm değildir. Günümüzde ekoturizm ile eş anlamlı olarak düşünülen 35’e yakın terim vardır (Ozaner,2002). Bunlardan en sık dile getirilenler; yeşil turizm, yumuşak turizm, sürdürülebilir turizm, alternatif turizm, macera turizmi, bilimsel turizm terimleridir. Sayılan tüm bu kavramlar kitle turizminin alternatifidir. Eğer bu etkinliklerde doğrudan doğanın korunma amacı yoksa ekoturizmle eş anlamlı olarak değerlendirilmemektedir. Örneğin, bir doğa gezisi (trekking) ya da macera gezisine katılan kişiler ziyaret ettikleri doğal bölgeleri tanımaya ilişkin ayrıntılı bilgiler edinebilirler. Ancak, bu kişilerde doğadan zevk alma duygusu, doğayı koruma duygusu ve eylemiyle bütünleşmemişse, bu kişiler ekoturist olarak nitelendirilmemektedirler (Ozaner, 2002).
Doğa temelli ve doğal çevreye etkide dikkatli olmasına rağmen ekoturizmi, bu kaynaklara dayalı olarak bilinen ve yukarıda bir kısmı sayılan turizm çeşitlerinden en önemli farkı; ekoturizmin öncelikle doğal sistem içerisindeki canlılara dayanan bir turizm çeşidi olmasıdır (Tisdell, 1996). Ekoturizmle eş anlamlı gibi görülen kavramlar arasındaki ince farkı vurgulamak için Himalaya Örneği verilmektedir: 1965 yılından önce Himalaya’lara tırmanma amacıyla Nepal’i yılda 10.000 kişi ziyaret ederken, bu sayı günümüzde 300.000 rakamına yükselmiştir. Yöre insanının tırmanışa katılan gruplara yakacak odun satma gayreti sonucunda ağaç sınırı dramatik bir şekilde aşağı seviyelere inmiş; sülün ve alageyik popülâsyonları azalmış ve yürüyüş yolları çöp alanlarına dönmüştür (Güneş – Özmen, 2001). Bu örnekte ziyaretçiler, her ne kadar doğa temelli bir turizm etkinliğinde bulunuyorlarsa da, doğaya ve doğal yaşama zarar verdikleri için, yaptıkları eylem ekoturizm olarak nitelendirilemeyeceği gibi, kendileri de ekoturist olarak kabul edilemezler.
Doğal ve kültürel kaynakları tahrip etmeyen, çevreyi ön plana alarak kalkınmayı hedefleyen sürdürülebilir kalkınmanın turizme yansıması olan ekoturizm; günümüz rekreasyonel turizm kaynaklarının, çevreye saygı ve duyarlılığın artırılması yoluyla gelecek nesillere tahribatsız ya da mümkün olan en az tahribatla aktarımını hedefleyen, ölçülü, çevreye duyarlı ve saygılı bir turizm politikasıdır (Alçıtepe, 2002). Quebec Deklarasyonu’na göre ekoturizm; sürdürülebilir turizm ilkelerini içerir… ve aşağıdaki ilkeler onu sürdürülebilir turizmin geniş kavramından ayırır:
●Doğal ve kültürel mirasın korunmasına aktif olarak katkıda bulunması
●Yerel ve yoksul halkın refahına katkıda bulunacak kalkınma ve çalışma planını içermesi
●Gidilen yerin doğal ve kültürel mirasının ziyaretçilerce anlaşılması
●Bağımsız seyahat edenler ve küçük gruplar için daha uygun olması”
Dünya Turizm Örgütü’ne (WTO) göre ekoturizmi karakterize eden bileşenler şunlardır:
●Biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunması
●Yerel halkın refahının gözetilmesi
●Turistlerin ve yerel halkın bilinçlendirilmesinin sağlanması
●Küçük ölçekli kuruluşlar/firmalar tarafından, küçük turist gruplarına hizmet verilmesi
●Turistlerin ve yerel halkın, turizm endüstrisi hakkında sorumlu hareket etmesinin sağlanması
●Geri dönüşümü olmayan kaynakların en düşük düzeyde tüketilmesi
●Turizm yönetimine yerel düzeyde katılımın önemsenmesi; iş fırsatlarının ve mülkiyetin yerel halk lehinde gelişmesinin gözetilmesi
Dünya’daki hızlı gelişmeler gösteriyor ki; turizmde geleneksel destinasyonlardan (deniz, kum, güneş) uzaklaşma görülmekte ve turist profili değişmektedir. Bu yeni profilde ekoturist olarak adlandırılan kitlenin profilini belirlemeye yönelik olarak, uluslararası ekoturizm yılı çerçevesinde Dünya Turizm Örgütü (WTO) tarafından Almanya, Kanada, İtalya ve İngiltere’de yapılan araştırmalarda, ekoturizm pazarındaki turistlerin; 30 – 59 yaşları arası, yüksek gelir sahibi ve yüksek eğitimli, gastronomi ve kültüre ilgi duyan kişiler oldukları belirlenmiştir (Yürik, 2003). Pamela A. Wight’ın (1996) Kuzey Amerika’da ekoturistlerin talep profili ve seyahat karakteristikleri hakkında yapmış olduğu çalışmada ekoturistlerin; daha çok büyük şehirlerde yaşayan, 25 – 54 yaşları arası, eğitim seviyeleri yüksek, yaz dönemlerinde seyahati tercih eden, yetişkin çiftlerin daha çok katıldıkları, 8–14 gün süreli gezilerin daha çok rağbet gördüğü, katılımcıların seyahatlerinde en az 1.500 $ ve üzerinde bir rakamı harcama potansiyeline sahip oldukları, sonuçları tespit edilmiştir. Ekoturizm, kitle turizmi gruplarının ve ticarileşmenin yer almadığı ücra bölgelere, küçük ölçekli gruplarla gerçekleştirilir. Yerel rehberler genellikle bu gruplara gezilerinde eşlik ederek, onlara bölgenin kültürü, flora ve faunası hakkında bilgiler verirler. Turistler yerel aileler ya da çevreyle uyumlu olarak yapılmış kulübelerde kalırlar. Bu da, turistlerin onları ağırlayan topluluklarla kişisel ilişki kurarak, karşılıklı kültürel değişime girmelerine ve memnun kalacakları ekoturizm deneyimlerine sahip olmalarına katkıda bulunacaktır (Lindsay, 2003). Ekoturizm merkezlerinde yer alan konaklama üniteleri de büyük çoğunlukla 100 yatak kapasitesini aşmayan ünitelerdir. Bu alanda çalışan seyahat acentaları ve tur operatörlerinin de ağırlıklı olarak, küçük ve orta ölçekli işletmeler oldukları bilinmektedir (Yücel, 2002).
Ekoturizmin Amaçları
2002 yılında Quebec’te düzenlenen Dünya Ekoturizm Zirvesi’nden sonra, Dünya Turizm Örgütü (WTO) ekoturizmin amaçlarını şöyle belirlemiştir:
●Turizmin doğal ve geleneksel çevreye verdiği tahribatın en alt düzeye indirilmesi
●Turistlere ve yerel halka, doğanın ve geleneksel sosyo-kültürel çevrenin korunmasına yönelik eğitim verilmesi
●Turizmin, yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayan, yerel yönetim ve halkla işbirliği içinde gelişen sorumlu bir ticaret olarak özendirilmesinin sağlanması
●Koruma kapsamındaki doğal ve sosyo- kültürel alanların yönetimi için kaynak ayrılması
●Turizmin negatif etkisinin en alt düzeye indirilmesi amacıyla, sosyokültürel ve doğal çevreye yönelik uzun vadeli takip ve değerlendirme programlarının desteklenmesi
●Turizmin, yerel halkın geçimine katkıda bulunmasını sağlayacak şekilde geliştirilmesinin temini ●Turizmin gelişiminin yörenin sosyal ve çevresel kapasitesini artıracak şekilde gelişmesinin temini ●Çevreyle uyumlu, doğal ve geleneksel sosyo-kültürel yaşamla iç içe geçen, yöresel bitki ve yaban hayatını koruyan turizmin altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi
Ekoturizmin Sosyo-Ekonomik Etkileri
Ekoturizmin cazip yönlerinden biri de, doğanın korunmasıyla kazanç ve iş anlamında ekonomik faydalar sağlama potansiyeli olmasıdır. Ekoturizm eğilimini destekleyenler onun sosyo-ekonomik değerini vurgulamakta ve aşağıda belirtilen olası bazı sosyo-ekonomik faydalar içerdiğini savunmaktadır (Tisdell, 1996):
●Ekoturizm sayesinde doğrudan iş imkânı yaratılmış olur
●Ekoturizm yerel ekonominin gelişmesine öncülük ederek; oteller, restoranlar, hediyelik eşya satan yerler ve seyahat hizmetleri gibi turizm endüstrisi ile ilgili aktiviteleri destekler
●Mal ve döviz kazancı sağlayarak ülkelerin gelişmesini sağlar
●Tarımsal faaliyetlerin olmadığı ya da az olduğu bölgelerde yerel ekonomiyi çeşitlendirir
●Ulaşım ve iletişim sistemleri altyapılarının gelişmesi sonucunda yerel halka yardım etmiş olur ●Ekoturizm yerel ürünlere olan talebi artırır
● Kenarda kalmış tarıma elverişli geniş toprakların verimli kullanılmasını özendirerek, bu yerlerin doğal bitki örtüsü ile kalmasına olanak verir
●Uygun yönetildiği takdirde, özellikle ekoturizm faaliyetlerinin yapıldığı milli park v.b yerlerin yetkililerine, bu yerlerin kendi finansmanını sağlayan bir mekanizma ve dolayısıyla, doğal mirasın korunmasına hizmet eden bir araç olmuş olur
●Ekoturizm, ekonomik destek sağlayarak, yerel kültürlerin korunmasına vasıta olur
●Turizm gibi, kültürler arası anlayış ve global iletişimi kolaylaştırıcıdır
Ekoturizmin doğada yapılan diğer turizm aktiviteleri ile bir tutulması, bu pazarın gerçek büyüklüğünün doğru olarak tespit edilebilmesinde bir engeldir (Yücel, 2002).
Turizmde olduğu gibi, ekoturizmin de ekonomik yararını, doğrudan ve dolaylı yararlar şeklinde ayırmak mümkündür. Doğrudan etkiler, turistlerin oradaki faaliyetleri için doğrudan ödediği paradır. Dolaylı etkiler ise, turist ihtiyaçlarını karşılayanların, bu ihtiyaçları karşılamak için gerekli mal ve hizmet alımları için üçüncü kişilere, turistlerden elde ettikleri gelirlerin bir kısmını aktarmaları ile ortaya çıkmaktadır (Olalı – Timur, 1988). Ekoturizm için doğrudan ekonomik faydanın yanı sıra, dolaylı ekonomik faydanın da bölgede kalması çok önemlidir. Eğer turistlere sunulacak ürünler için gerekli malzemeler dışarıdan alınıyorsa burada ‘leakage’ yani ‘ekonomik gelirin dışarıya sızması’ yaşanmaktadır (Yücel, 2002). Dünya Bankası’nın yapmış olduğu araştırmaya göre, gelişmekte olan ülkelerin turizmden elde ettikleri gelirlerinin yaklaşık % 55’inin turist gönderen ülkelere geri dönmektedir (Boo, 1992). Örneğin Kenya, her yıl milli parklarını ziyaret eden ve safarilere katılan kişiler için yazılmış rehber kitapları ve bu turlarda kullanılan araçları dışarıdan ithal ederek, elde etmiş olduğu gelirlerin yaklaşık % 45’ ini başka ülkelere geri vermektedir (Tisdell, 1996). Dışarıya sızdırma oranı büyüdükçe, ekoturizmin bölgede yarattığı doğrudan ekonominin, bölgedeki koruma ve sürdürülebilirlik etkinlikleri için oluşturulacak fonlara gitme olasılığı azalacağı gibi, yerel halkın da ekoturizmden beklediği faydayı elde edememesi sonuçlarını doğuracaktır. Ekoturizmin ekonomik katkısı yerel girişimcilerin başarısında aranmalıdır. Ekoturizmde gıda, araç kiralama, rehberler, rekreasyon ve el sanatları gibi mal ve hizmetler yerel girişimcilerce karşılanmalıdır. Ekoturizmde bu ürün ve hizmetlerin yerel girişimcilerce karşılanması, ‘leakage’ oranını azaltacağı için üzerinde önemle durulması gereken bir konudur (Yücel, 2002).
Sonuç olarak, turizmdeki değişen eğilimler, ekoturizmin önemini ve popülerliğini artırmaktadır. Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını vurgulayan, yerel ekonomiye katkıda bulunan ve çevre bilincini artıran ekoturizm, günümüz turist profillerinin tercihleri doğrultusunda şekillenmektedir. Ancak, bu modelin başarısı, doğrudan ekonomik faydaların bölgede kalmasına, yerel halkın katılımına ve çevresel koruma çabalarına bağlıdır. Sürdürülebilir turizm ilkeleri doğrultusunda yönetilen ekoturizm, gelecekte turizm sektörünün önemli bir unsuru olabilir, ancak bu başarı ancak etkili planlama, yerel işbirliği ve turistlerin bilinçlenmesi ile mümkün olacaktır.
Referanslar
Alçıtepe, E. (2002). Spil Dağı Milli Parkının Ekoturizm Açısından Önemi. pp. 289–294.
Altıparmak, M. (2002). Turizm Çeşitlendirilmesi, Sürdürülebilir Turizm ve Planlama. pp. 275–277.
Aslantaş, H. (2002). Dünya Turizmindeki Değişim İçinde Türk Turizmi. pp. 5-7.
Bakırcı, M. (2002). Ekoturizm. pp. 243-248.
Boo, E. (1992). Ecotourism: The Potentials and Pitfalls.
Erdoğan, N. (2003). Kitle Turizmi, Alternatif Turizm ve Ekoturizmde Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Değerlendirme.
Güneş, G., Özmen, S. (2001). Turizmde Çevre Eğitiminin Önemi, pp. 513-520.
Kurdoğlu, O. (2001). Korunan Alanlar ve Ekoturizmin Karadeniz Bölgesi Açısından İncelenmesi. Türkiye Ormancılar Derneği. Yay, Orman ve Av, Sayı 4.
Olalı, H., Timur, A. (1988). Turizm Ekonomisi. İzmir. pp. 101-102.
Ozaner, S. (2002). Ekoturizm Nedir, Ne Değildir? 2002 Dünya Ekoturizm Yılının Amacı Nedir? pp. 319-323.
Tisdell, C. (1996). Ecotourism, Economics and the Environment: Observations from China. pp. 14-19.
Tosun, C., Şahin, Z. S. (2006). Gelişen ve Değişen Eğilim: Ekoturizm. pp. 2-8.
WORLD ECOTOURİSM SUMMİT, Final Report, Quebec / Canada.
LİNDSAY, H. E. (2003). Ecotourism: the Promise and Perils of Environmentally Oriented Travel.
Yücel, C.(2002). Turizmde Yükselen Değer: Ekoturizm. Türsab Dergisi, Mayıs, İstanbul.
Yürik, Ö. E. (2003). Turizmin Geleceği: Ekoturizm. Türkiye’nin Alternatif Turizm Potansiyeli ve Güncel Sorunları Konferansı, 3 – 4 Mayıs, Çankırı.
Kommentare